gundem

Almanya'nın Türk Soykırımı

Harun Reşit Aydın




Israil-Filistin çatışması başladıktan sonra herkes Almanya’nın bu kadar katı ve kararlı bir şekilde Israil’in katliamına sessiz kalması, hatta körüklemesi, Alman tarihine yakın olmayan birçok kimseye şaşırtıcı gelmiştir. Özellikle demokrasi ve insan hakları konusunda sürekli Avrupa Birliğini ve özellikle de Almanya’yı örnek gösteren yerli sevdalıları hesaba katarsak, Almanların bu tavrı hayal kırıklığı yaratmış da olabilir. Gerçi Avrupa Birliği destekçileri bu aralar sevgili Anne Babaları üzülmesin diye, Israil’i bile haklı çıkartan tavırlara girişmiş durumdalar, ama neyse, konumuz tam olarak bu değil. Evet, Almanların bundan yaklaşık 80 yıl önce Avrupa’nın ortasında gerçekleştirmiş oldukları tarihin en büyük insanlık suçlarından birisi olan 10 milyon civarı insanı dini inançları, etnik ya da fiziksel durumlarından dolayı öldürmeleri affedilebilir bir şey değil. Almanların bunun utancını yaşaması, vicdan azabı duyması da bir yere kadar anlaşılabilir.

Ancak örneğin aynı hassasiyeti, tazminatı ve özrü, işlerine geldiği zaman kullanmaları, ama aleyhlerine işleyeceğini bildikleri zaman farklı davranmaları, en hafif tabiriyle iki yüzlülük olduğunu da unutmamak gerekir. Örneğin Afrika’da katlettikleri Herero’ların ya da Nama’ların hayatı daha mı az değerli? 100 bine yakın insanı en acımasız metotlarla ölüme gönderirken, bununla ilgili fonlar kurulduğunu, oradaki ölenlerin ailelerine tazminat ya da özür mahiyetinde vatandaşlık verildiğini gördünüz ya da duydunuz mu? Bugün örneğin Namibya, kendimi koruyorum diye, yanı başında hapsettiği, zulmettiği bir topluluğa aylarca bomba yağdırdığında, Alman Başbakanı’nın geçen basın toplantısında, vermiş olduğu Israil desteğine karşı gelen eleştirilere cevaben söylediği gibi: ‘’Altını çiziyorum, biz her zaman ve her türlü Israil’in arkasındayız ve bu bizim için tartışılamaz bir vefa borcudur’’ diye kelamları görebilir miyiz?

Genocide uncovered

Elbette ki mümkün değil.

Diğer taraftan aynı ülke, dünya üzerinde gerek üniversiteleri gerekse sivil toplum örgütleri ve hatta bazen hükumet, parlamentosu, Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını sürekli gündemde tutarak, yılda milyonlarca Euro araştırma ve geliştirme için para ayırmaktadır. Neden?

Hamburg ve Kayseri birbirine çok yakın iki kardeş şehir mi? Ya da Van ilimiz, Bavyera eyaletinin başkenti mi? Hayır değil. O zaman neden Freie Universitaet Berlin, Johannes Gutenberg Universitaet, Georg August Universitaet gibi önemli Alman üniversiteleri neredeyse her yıl bu konu hakkında çalışmaları fonluyor, ya da Friedrich Ebert vakfı gibi, Heinrich Böll vakfı gibi kurumların başka işleri yok mu, ülkemizde bununla ilgili sempozyum düzenliyorlar?

En başta, komşusu olan ve katliamlara bugün bile devam eden Fransa, ya da Ingiltere hakkında ne kadar derin akademik çalışmaları var, onları da geçtim, Hitler’in ruhuna Fatiha okutacak bir gaddarlıkta, milyonlarca insanı doğrayan Belçika Kralı Leopold ne olacak? Kaç tane yayınlanmış makale, desteklenmiş çalışma var? Mesela Belçika’da bizimle ilgili konuları fonlarken, Türkiye’deki Akademisyenlere de Avrupalıların yaptıkları katliamlar ve cinayetleri anlatacak projeler yapsalar, eşitlik olmaz mıydı?

Ama YA-PA-MAZ !

Çünkü on yıllardır Almanya, özellikle Türkiye gibi ülkeleri, kendi işlediği günahlardan kamuoyunu uzaklaştırmak, afyonlamak için kullanırken, şimşekleri kolay lokma olarak gördüğü bu ülkelerin tarihini kendine göre şekillendirerek, üzerine çekmeye alışmış ve hatta bu neredeyse bir devlet politikası haline gelmiştir.

Bugün Almanya’da yükselen aşırı sağ mülteci karşıtlığı yaparken, konu günün sonunda mutlaka yine Türklere bağlanır ve asıl nefretin Afganlı, Suriyeli, Farslı, Afrikalı olmadığını, içlerinde yaşayamadıkları gizli milliyetçiliği, kıskandıkları Türkler üzerinden gerçekleştirmeye çalışmalarını artık görmek ve anlamak gerekir.

Peki bu Almanya, 90’lı yıllarda bize tank vermeden önce, bunları PKK teröristlerine karşı kullanmayacaksınız diye tehdit ederken, daha birkaç yıl önce, Suriye operasyonlarının hemen akabinde, bize ambargo uygularken, 60’lı yıllarda gelen ve ülkesini kalkındırmak için ömrünü harcayan milyonlarca gurbetçinin yaşadığı ayrımcılığı, katliamları ne kadar önemseyerek hatırladı? Israil’e 7 Ekim’de yapılan saldırı sonrası, acımasız bir vampire dönen devlet sistemi ve toplumu, aynı hassasiyeti, yüzlerce vatandaşımız diri diri yakılırken, öldürülürken, ayrımcılığa uğrarken, 80 yıl öncesi değil, bugünün meseleleri için, hiç bayraklarını yarıya indirdi mi? Toplumunun herhangi bir kesiminde, Türk bayrakları evlerinin önüne asıldı mı?

Senede tam 1,700,000 civarı Türkiye haberi yapan Alman medyası, (Erdoğan, Türkiye gibi terimler üzerinden), bunların 90% negatif içerik, böyle bir ruhsal hastalığa kapılmış ülkenin, neredeyse daha dün işlenen NSU cinayetlerinin ne kadar üzerinde durabildi? (NSU cinayetleri, bir Alman aşırı sağ terörist grubun, on yılı aşkın süre boyunca, onlarca Türk dönerci, esnaf vb. katlettiği ve daha sonra işin içinde Anayasayı koruma teşkilatının dahi çıktığı kriminal olay)

Davanın devamında inanırsanız, tüm suçu bir kadının üzerine atarak, içlerini rahatlatıp yine kendilerini işin içinden sıyırdılar. Ve ülkenin en büyük istihbarat örgütünün başkanı, kendi teşkilatının da cinayetler içindeki parmağını gösteren deliller olmasına rağmen, bununla ilgili belgeleri yanlışlıkla yok ettiklerini mahkemede utanmadan, kameralara bakarak ifade etti. Ardından ne mi oldu? Tabii ki hiçbir şey, istifa etti ve hayatına devam etti. Bir yıl bile ceza almadı, çünkü Alman kamuoyu ve adaleti için bir Türk’ün hayatı, bir Israil’li kadar değeri yok.

Türkiye’de her toplumsal olaya ağzının suları akarcasına medyası, parlamenterinin koşarak geldiği, Gezi protestolarında en ön saflarda Claudia Roth gibi üst düzey siyasilerin halkı kışkırttığı gerçeği karşısında, NSU cinayetleri çerçevesinde görülen mahkemeye, Türk devletinin ve medyasının haklı katılma taleplerini reddeden ve hatta haberlerinde bunu Türkiye’nin, Almanya’nın içişlerine karışması olarak lanse eden, eleştiren, aşağılayan Alman kamuoyu, siyaseti ve medyası, o günden beridir Türkiye’ye savaş açmış durumda.

Yani kısacası yıllardır diyorlar ki ‘’Biz güçlüyüz, ekonomimiz güçlü, siz köylüler kimsiniz ki, bizim gibi ülkemizin içişlerine müdahale edeceksiniz’’ Sonra da demografik olarak yaşadıkları çöküşü ve uzman çalışan ihtiyacını telafi edebilmek adına, Türkiye’nin kalifiye elemanlarına ‘’gel ne olursan yine gel’’ demesini de ihmal etmiyorlar.

Velhasıl, Almanya, 80 yıl önce ya da 100 yıl önce yaşanan tarihi olaylara milyonlarca Euro fon ayıracağına, oraya buraya karışacağına, öncelikle kendi ırkçı cinayetlerini hatırlaması gerekir. Yıllardır mesela kaç tane Alman Başbakanı Solingen katliamının yıldönümünde gidip yanan binanın önüne bir çiçek koyabiliyor. Ya da Dışişleri bakanı Baerbock’un Tel Aviv’de yerlerde süründüğü gibi, PR için bile olsa, Türklerin öldürüldüğü mahallelere giderek, poz verdiğini gördük? Maalesef sıfır, göremeyiz.

Ancak biz, asla unutmayız. Ve her gün hatırlatmaya da devam edeceğiz.

Buyurun size acı Vatan Almanya ve demokrasi kronolojisi:

1974’ten beri devam eden katliamlarda şehit olan vatandaşlarımızın bazıları…

Neşet Danış, Celalettin Kesim, Tevfik Gürel, Döndü Satır, Songül Satır, Ümit Satır, Çiğdem Satır, Zeliha Turhan, Rasim Turhan, Tarık Turhan, Mehmet Kaymakçı, Ramazan Avcı, Osman Can, Fatma Can, Mehmet Can, Ufuk Şahin, Mahmut Azhar, Ercan Selim, Nihat Yusufoğlu, Mete Ekşi, Hamdi Aydın, Bahide Arslan, Yeliz Arslan, Ayşe Yılmaz, Şahin Çalışır, Mustafa Demiral, Gürsün Ince, Hatice Genç, Hülya Genç, Saime Genç, Gülüstan Öztürk, Abdi Atalan, Abdullah Topçu, Cemil Sarar, Ali Bayram, Nebahat Sevim, Aynül Sevim, Halim Dener, Zeynel Altun, Hafize Altun, Ayşe Bostancı, Kerim Türk, Hatice Türk, Tülay Türk, Bektaş Heval, Erol Ispir, Enver Şimşek, Aysel Özer, Seydi Vakkas Özer, Abdurrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Ahmet Sarlak, Mehmet Turgut, Ismail Yaşar, Fevzi Ufuk, Mehmet Kubaşık, Halit Yozgat, Ilyas Çalar, Kenan Kaplan, Kamil Kaplan, Karanfil Kaplan, Dilara Kaplan, Döne Kaplan, Hülya Kaplan, Medine Kaplan, Belma Kaplan, Burak Bektaş, Sevda Dağ, Selçuk Kılıç, Can Leyla, Hüseyin Dayıcık, Atilla Özer, Bilal Aydın, Ferhat Unvar, Sedat Gürbüz, Fatih Saraçoğlu, Ibrahim Demir…

Ve daha niceleri.

29. Mai 1993: Brandanschlag in Solingen | Hintergrund aktuell | bpb.de

Maalesef Alman Kriminal Dairesi, yabancılara karşı işlenmiş suçları ayrı kategoride değerlendirmeye alması 90’lı yıllardan itibaren başladığı için, 90 öncesi veriler yeterli değil. Ama uzman tahminlerine göre, sayılan isimlerin ve cinayetlerin en az 10 katı civarı olduğu düşünülüyor. Diğer yabancılara karşı işlenen suçlarla birleştiğinde, binlerce kişiyi rahatlıkla buluyor. En genci Anne karnında, en yaşlısı 78 olmak üzere, bazı durumlarda tüm ailenin hayatını almış bu vahşetin önünde devlet ve adalet duramadığı gibi, yukarıda verdiğim NSU cinayetleri gibi katliamlarda, maalesef devletin memurlarının bile dahilinin olması, durumu çok daha vahim bir hale sokmaktadır. Bugüne kadar ne Türklere genel olarak ne de Türkler nezdinde Türkiye Cumhuriyeti’ne bu konuda bir özür dilenmediği gibi, bunu hatırlatacak bir tane genel bir anıt, hatıra yapılmamıştır. Zaten yapılmaya çalışılsa, önünde secde ettikleri başka diaspora toplulukları onların canlarına okuyacağı da kesindir, arkasında bile duramazlar. Elbette burada eleştirinin büyük kısmı da bizim orada yaşayan Türk diasporasına. Türkiye’nin iç politikasına gösterdikleri şevkin ve merakın, sadece çeyreğini şimdiye dek göstermiş olsalardı, bunların en azından bir kısmı yaşanmamış olurdu.

Anlayacağınız, beraber savaşa gittiğimiz, birbirimiz için öldüğümüz, karşılıklı ekonomilerimizi kalkındırdığımız, faydalandığımız, yıllık 100 milyar Euro’ya yaklaşan ticari hacmimiz, yüzlerce yıla dayanan dostlukların kurulduğu, dört milyonun üzerinde diasporamızın orada yaşadığı gibi onca birbirine bağlayan ve ayrılmaz parça yapan unsurlar ortadayken, biz gözlerinde ne bir Israil, ne Yunanistan, ne Ermenistan, ne Polonya, ne de Bulgaristan, Romanya olabildik. Dünün doğu bloktaki ortak düşmanı bile, bizden daha fazla kabul gördü.

Sonra da Türkler neden entegre olmadı, olamadı, milli maçta bizi yuhaladı…

Az bile yaptı. Sen ülkene en üst düzeyde hizmet etmiş, canını riske atmış Türk asıllı vatandaşlarını bile asla sahiplenmedin, ölmesine göz yumdun, katlettirdin ve buna rağmen dünyanın en uysal ve entegre diasporasından halen mutlu değilsin öyle mi?

Geçeceksiniz onu. O fırsat uçtu gitti…

Yazıma son verirken, aklıma son aylarda popüler olan Reels videoları geldi.

‘’Türkiye bir Doktor kaybetti, Almanya bir Doktor kazandı’’

‘’Nasıl başardım, size Almanya’daki hayatımı anlatıyorum’’

gibi binlerce paylaşılan göç hikayeleri…

Unutmayın gençler, o 30 saniyelik videolarda bastığınız topraklar, Türk kanı ile yıkandı.

Dikkat edin, yarın bir gün size dram dolu Reels videoları çekmesinler.

Türk olmak, Edirne’den dışarı da çok zordur. Acı gerçek bu…

Tüm Alman katliamına maruz kalmış şehit vatandaşlarımıza dualarımızla. Unutmadık, unutturmayacağız. Mekânınız cennet olsun.

Değerli Özdemir Erdoğan’ın da yanık sesiyle söylediği gibi:

‘’Bir de gurbet yarası var, hepsinden derin, Söyleyin memleketten bir haber mi var?’’


 

 

2024-03-19 Harun Reşit Aydın

Türkler ölüyor

30 yıl önceydi. Çocuktum. Dün gibi dehşeti hatırlıyorum. Televiyzon başında Almanca okunan haber bugün bile kulaklarımda çınlıyor: ‘’Nie wieder’’ (Bir daha asla) diyordu muhabir. Bir daha asla. Ders alındı zannediyordum. Bir daha asla yabancı düşmanlığı yapılmayacaktı, bir daha yuvalar yakılmayacak,...

Harun Reşit Aydın 2024-04-07