Yapay zekâ bilgisayarların veya robotların, robot kollarının veya diğer başka bilgisayar denetimli sistemlerin zekâ, öğrenme, hafıza gibi insana özgü bazı özellikleri vasıtasıyla istenen görevleri yerine getirme yetisi olarak isimlendirilebilir. Yapay zekânın tarihine bakılacak olursa yarım asırdan fazla bir geçmişe sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Alan Turing’in 1950’lilerin başında “Makineler öğrenebilir mi” fikrini ortaya atmıştır. Hatta bu konuyla alakalı “Hesaplama makineleri ve zekâ” isimli bir makale yayınlamıştır. İzleyen yıllarda bilgisayar bilişim uzmanı John McCarthy tarafından 1956 yılında düzenlenen bir yapay zekâ konferans olan Dartmouth Konferansında kullanılmıştır. John McCarty, Marvin Misky ve Claude Shannon ile sundukları çalışmada yapay zekâyı “akıllı makinalar, özellikle akıllı hesap yapabilen makinalar” olarak tanımladılar. Bu üçlü daha sonraki yıllar için özellikle de 1970’li yıllardan itibaren toplumun makinelerle çevrileceğine dair fütüristik tahminlerde de bulundular. Fakat yapay zekâ teknolojisinin sonuçlarını 1990’lı yıllarda görmeye başladık. 1980lerde ise David Rumelhart ve John Hopfield, derin öğrenme üzerine yayınladıkları makalelerle bilgisayarların deneyimlerden öğrenebileceğine vurgu yapmışlardır. 1990’lı yıllardan itibaren büyük şirketler yapay zekaya fon ayırıyor önemli yatırımlar yapıyordu. Akademi dışındaki en önemli başarı ise 1997’de yaşandı. IBM'in süper bilgisayarlarının Dünya satranç şampiyonu Garry Kasparav’u yenmesi Dünya çapında büyük yankı uyandırdı. Son on yılda ise bu ilerlemenin ivmesi çok daha büyük; örneğin Google dünya çapında bir arama motoru haline geldi. Şirket kullandığı yapay zekâ sayesinde, arama motorları, diller arası çeviriler, fotoğraf üzerinden arama, vs. çeşitli arama motorları geliştirdiler. Bunun yanında Apple şirketi, İPhone 4S telefonlarından itibaren SİRİ olarak da bilinen sanal asistan hizmetini piyasaya sundu. Bunun yanında son yıllarda Boston Dynamics tarafından geliştirilen insansı robotlar sayesinde askeri ve savunma sanayii için ne kadar önemli olduğu hepinizce malum. Yapay zekanın en çok kendini gösterdiği alan şüphesiz bilgisayar oyunlarıdır. Örneğin FIFA ve NBA serileri gibi futbol ve basketbol simülasyon oyunları, Assassins Creed, Call of Duty, GTA serileri yapay zekânın bilgisayar oyunları alanındaki örnekleridir.
Yapay zekânın birçok farklı uygulama alanları mevcuttur. Bu uygulamaları genel başlıklar halinde toplayacak olursak, görüntü işleme, ses işleme, metin işleme, veri işleme, sigortacılık ve finans, tarım ve hayvancılık uygulamaları, siber güvenlik, insansız araçlar ki örneğin Baykar tarafından üretilen Bayraktar Kızılelma güzel bir örnektir. Bu uygulamaların arka planındaki temel mekanizmalar makine öğrenimi, yapay sinir ağları, derin öğrenme sistemleri, bilişsel hesaplama, ileri algoritma ve grafiksel işlemeler olarak bilinmektedir.
Şimdi gelelim bu yazıyı neden kaleme aldığıma…
Yapay zekânın yukarıda saydığım birçok uygulama alanından da anlaşılacağı üzere çok sayıda faydasının olduğu aşikâr. Ancak burada insanlar arasında şöyle bir beklenti oluşuyor, yapay zekâ acayip kullanışlı, insanlığın yerini alacak, gibi enteresan fikirler var. Yani bunu düşünmek biraz hayalperestlik gibi geliyor. Bunun nedenini şöyle açıklayabilirim. Ne tür bir yapay zekâ mantığı ya da algoritması tercih ettiğinizden bağımsız olarak, tercih ettiğiniz yapay zekâ sistemini etkili ve verimli bir biçimde kullanabilmeniz için bu sistemleri eğitmeniz gerekir. Yani bir sistemi ne kadar çok veriyle eğitirseniz o sistemi o kadar verimli kullanırsınız. Yapay zekâ sistemlerinin eğitilmesi için de doğru ve büyük veri blokları şarttır. Peki bu sistemler kendi kendilerini eğitebilir mi? Tabii ki hayır. Yapay zekâ sistemlerinin kendi kendine öğrenme yetileri yoktur. Bunu yapabilecek yapay zekâ algoritmaları gelecekte çıkar mı ya da ne derece başarılı olur burası muamma, ancak kesin olan bir şey var ki bu sistemlerin eğitilebilmesi için insana ihtiyacı olduğudur. Bir diğer mesele de bu sistemlerin hukuki davaları adil bir şekilde neticelendirip neticelendiremeyeceği üzerineydi. Ben bunun da pek mümkün olamayacağı kanaatindeyim. Özellikle Türkiye’de hukuk sisteminin bir çıkmazda olduğunu düşününce herkesin bu konuda hemfikir olacaktır. Çünkü yapay zekâ sistemlerinin duygu, vicdan, ahlaki ya da etik değer gibi yargılara sahip değildir. Yapay zekâ sadece belirlenen hedeflere ulaşmak için çalışır ve sonuçlarla ilgilenmez. Öte yandan yapay zekâ iletişim becerileri ve sezgi konusunda da zayıftır.
Yine de yukarıda sayılan bazı zaaflarına rağmen yapay zekâ iş dünyasında insana önemli bir yardımcıdır. Ancak kesin olan şudur ki, insanın önüne asla konulamaz.
2024-03-04 Durukan Dilek