gundem

KAAN, kimin eseri?

Harun Reşit Aydın




2023 yılı savunma sanayii ürünleri açısından altın yılı diyebiliriz ve Kaan'ın uçuşu ile birlikte, 2024 yılı da dolu dizgin başladı. Devamında daha bir çok yeni ürün bu yıl ilk testini tamamlayacak. Savunma bu kadar popüler olunca da, maalesef konu ister istemez toplum-siyaset alanına da girerek, gündemi her geçen gün daha fazla meşgul ediyor.

Bir kaç gündür eleştiri okları iktidar yönüne doğru yönlendirilerek, savunma sanayii başarılarını bir propaganda aracı olarak kullandığı iddia ediliyor. Diğer taraftan muhalefetin geneli ise, maalesef bu alanda iyi bir fikri takip yapmadıkları için, en son eleştirilmesi gereken yüksek teknolojik işlere de karşı çıkma, aşağılama gibi bir metodu kullanması, bizi kısır çizgi içinde döndürüyor. Her konuya yaklaşımımız gibi, savunma sanayii başarıları da bir nevi magazinsel tartışmalara çekiliyor.

Elbette iktidar tarafının gizli kalması daha olumlu olabilecek projeleri gereğinden fazla göstermesi, ya da daha dikkat gereken savunma sanayii gelişimini fazlaca ön plana çıkartması, bunu sürekli reklam etmesi çok doğru bir yöntem olmasa da, bunu sahiplenmesi ve projelerini kendi lehine kullanması, sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın bir çok gelişmiş ülkesinde de gerçekleşen bir durum olduğunu görmemiz gerekir.

Benim şahsi fikrim, artık standart ve olması gereken işlerin, havalimanı yapımı gibi, köprü yapımı, yol yapımı, okul yapımı, hastane açılışı gibi, toplum hizmeti için önemli olsa da, devletin zaten yapması gereken işleri büyük reklamlarla tanıtması yerine, savunma sanayii, uzay sanayii gibi yüksek teknoloji içeren ve gençlerimize umut teşkil edecek, ülkeyi gelişim olarak daha ileriye taşıyacak konuları ön plana çıkartması, daha makul ve tolere edilebilir durum.

Gelelim bu savunma sanayiinde bugüne kadar göstermiş olduğumuz büyük atılım ve çok sevindirici olan geldiğimiz son durumla ilgili, bu büyük pastanın yapımında kimin emeği ve öncülüğünün daha büyük önemi var, ya da bunları kim kendisi adına sahiplenebilir, bunu konuşmak gerekir. Çünkü son dönemde bu tartışma yine iki kutup arasında alevlendi.

1950li yıllardan itibaren özellikle hava kuvvetlerinden başlayarak, neredeyse tamamen dış alıma yönelmiş ülkemizin, kısmen akamete uğrattığı belli başlı üretim kapasitesinin acısını, biz 60'lı yıllara geldiğimizde, meşhur Johnson mektubu ile Kıbrıs konusunda yaşamıştık.

Bu tehdit ve gerçekle yüzleşme sonrası, o dönemin siyasi iradesi ve bürokrasisi, bugün meyvesini topladığımız bazı savunma sanayii atılımlarını yapmış, biz onun sayesinde 1974'de Kıbrıs harekatını icra edebilmiştik.

Ancak o dönemin teknolojik eksiklikleri, henüz üretim tecrübemizin yeterli olmayışı, 80'lı yıllara geldiğimizde, ABD veya Almanya gibi ülkelerden, teknoloji transferi, ya da lisans altında üretim gibi konuları ön plana çıkartarak, üretim tecrübemizi daha ileri taşıyıp, örneğin Peace Onyx projelerinde F-16 üretimi gerçekleştirdik.

90'lı yıllarda yavaştan kendi dizayn ettiğimiz, belki o dönem için basit, ama bizim bağımsızlığımız için önemli olan üretimler yaparak ihtiyacımızı karşıladık. Terörle mücadelede yaşadığımız ambargo ya da geciktirme politikalarına karşılık, ihtiyaç ve mecburiyet sebeplerinden ötürü, yabancı menşeli ürünleri, kendi modernizasyon programlarımıza tabi tutarak, oradan ciddi tecrübe kazandık.

2000'li yıllara geldiğimizde, artık açtığımız ihalelerde sadece satın alma değil, ortak üretim, teknoloji transferi, parça üretimi gibi alanlarda ısrarcı olduk ve F-35 programı, Altay projesi, Atak helikopteri, F-16 Blok 50+ üretimi, Lockheed Martin, Boeing, Airbus, General Electric, Pratt and Whitney gibi savunma devlerine parça üretimi ve özgün dizaynları gerçekleştirdik.

Bunların tamamı bugüne geldiğimizde bizi artık sadece lisans altında üretim yapan ülke olmaktan çıkartıp, şu an dünya ile yarışır hale gelmiş, kendi başına sıfırdan yüksek teknoloji barındıran majör platformları dizayn edebilen ve üreten bir ülke haline getirdi.

En yalın haliyle, sade bir vatandaşın anlayacağı şekilde, son 70 yıllık serüvenin kısa özeti budur.

Dolayısıyla, bugün bu başarıyı elbette mevcut iktidar ya da yarın başkası sahiplenmek isteyecektir. Kendi adına, kendi dönemi için haklı da olabilir, ancak bu tekamülün tamamlanması, 60'lı yıllardan beri bir milletin bağımsızlığı için dişinden tırnağından artırdığı maddi ve manevi tüm gücüyle arkasında durmasıyla mümkün hale gelmiştir.

Elbette son 20 yılda özellikle sayın Cumhurbaşkanının fikri takibi, savunma sanayii şirketlerinin ortak çalışmasını sağlaması, merkezi ve hızlı hareket eden karar mekanizması kurulması ve en önemlisi gereken bütçeyi, ne kadar büyük olursa olsun, tüm zorluklara rağmen zamanında sağlaması, mühendislerimizin çok daha rahat çalışmasını ve projelerin hızlanmasını ve son halinin verilmesini sağlamıştır. Bu karşıt fikirlerde olsanız dahi kabul etmeniz gereken bir gerçektir. Eleştirilecek bir sürü alan varken, savunma sanayii başarısızlığı bunların arasında değildir, hatta en iyi yaptıkları işlerden bir tanesidir.

Ancak yukarıda anlattığım gibi, on yıllar boyunca ambargolar, çeşitli düşmanlıklar ve ekonomik zorluklar yaşayan bir ülke olarak, bu yalnızlığımızı tarihteki birçok zaman göstermiş olduğumuz birlikteliğimiz ile aşmak üzereyiz.

KAAN sadece bir uçak değildir.

KAAN bir milletin tekrardan şahlanma hikayesidir ve bunu her şeye, tüm acılara rağmen başarabilmiştir.

Belki bu uçan savaş platformu henüz muadilleri seviyesinde değildir, daha çok yolumuz olduğu aşikar. Bu uğurda belki daha bir çok yol kazası yaşanacak, bunlar da unutulmamalı. Ama göstermiş olduğumuz irade, 60’lı yıllardan beri, gerek halkımızın cebindeki son kuruşunu devletin savunma sanayii kuruluşlarına destek çıkmak için harcaması, gerekse her dönem eksik ya da fazla, gelişim için önemli kararlar alan siyasi irade, bürokrasi, ordumuz, mühendisimiz, dağdaki çobanımız dahil, herkes, ama herkes bugün alkışı ve hayırla yad edilmeyi hak ediyor.

KAAN başarılı olur ya da olmaz, ancak ardında bırakacağı bilgi, birikim, mühendislik alt yapısı, hatta okuldaki gözleri parlayarak onu izleyen çocuklarımızın yarın daha ötesini hayal etme kapasitesini, ne bu proje için harcanacak milyarlarca dolar para, ne de arkasında yatan, yıllar süren emekle asla satın alamayacağı önemli bir miras olarak bırakacaktır. Işte bizim sevindiğimiz, göz yaşı döktüğümüz mesele budur. KAAN havada süzülürken, aynı anda bir milletin hayalleri, gökyüzünün ötesine geçerek, zincirlerini kırmıştır.

Teşekkürler Türkiye. Teşekkürler Türk Milleti. 

Teşekkürler TUSAŞ ve emeği geçen her bir Türk evladı !

 

 

 

 

2023-02-23 Harun Reşit Aydın

Türkler ölüyor

30 yıl önceydi. Çocuktum. Dün gibi dehşeti hatırlıyorum. Televiyzon başında Almanca okunan haber bugün bile kulaklarımda çınlıyor: ‘’Nie wieder’’ (Bir daha asla) diyordu muhabir. Bir daha asla. Ders alındı zannediyordum. Bir daha asla yabancı düşmanlığı yapılmayacaktı, bir daha yuvalar yakılmayacak,...

Harun Reşit Aydın 2024-04-07