‘Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış’ sözü meşhurdur. Ne zaman bir meseleyi konuşmaya başlasak karşımıza afaki, afaki olduğu kadar da vurgulu bir KÖY ENSTİTÜLERİ nutku çıkıyor. Her derde deva niyetine ‘temcit pilavı’ gibi sürekli önümüze getirilen bu Köy Enstitüleri meselesi nedir ne değildir merak ediyorsanız buyurun ‘Halil İbrahim Sofrasına’!..
İmparatorluk olarak girdiği savaştan Cumhuriyet olarak çıkan Devletimizin 1927 yılındaki nüfusu 13,5 milyondu. Yeni bir devlet kurulmuştu ama çözülmeyi bekleyen devasa sorunlar ortada duruyordu. Yetişmiş insan gücümüz bir tarafa okur yazar oranımız dahi çok düşüktü. Nüfusun büyük bir bölümü köylerde yaşıyordu.
Cumhuriyetin kurucu kadrosu ince eleyip sık dokuyarak sorunları çözmek kolları sıvadı. Ülkeyi her alanda dönüştürerek geliştirmek, kalkındırmak için tamamen öz kaynaklarımızla çeşitli program ve projeler üretildi. İşte biz bu projelerden bir tanesi de meşhur her derde deva KÖY ENSTİTÜLERİ idi.
Köy Enstitüleri, köy okullarına öğretmen yetiştirmek ve bu öğretmenler vasıtasıyla kırsalın kalkınmasına katkı sağlamak amacıyla kurulmuştur. İlk köy enstitüleri bugünkü ortaöğretim kurumlarına karşılık gelir. Nitekim Köy Enstitülerinin başlangıcı sayılacak ilk proje 1936-1937 yılında Eskişehir Çifteler’de uygulamaya konuldu. Askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan gençler burada kısa bir eğitimden geçirildikten sonra kendi köylerine eğitmen olarak görevlendirildi. Bu çaba olumlu sonuç verince Eskişehir Çifteler’de (1937), İzmir Kızılçullu’da (1937), Kırklareli Kepirtepe’de (1938) ve Kastamonu Gölköy’de (1938) deneme niteliğinde dört köy öğretmen okulu daha açıldı.
Dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı TONGUÇ ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli YÜCEL’in katkılarıyla “eğitmen projesi” “Köy Enstitüleri Projesi” ne dönüştürüldü. Bu projeyle bir yandan öğretmen yetiştirerek köyün eğitim seviyesinin yükseltilmesi planlanırken aynı zamanda bu öğretmenler vasıtasıyla köylüye meslek öğretilmesi amaçlanmıştı. Bunun sonucu olarak da sosyal ve kültürel alanda köy merkezli bir gelişim ve dönüşüm hedeflenmiştir. Bu gelişim ve dönüşüm hedefi ileride bu okulların sonunu hazırlayan en önemli sebeplerden biri olacaktır.
Bu okulların çok övgü meselesi yapılan 5 yıllık programının %45 i kültür derslerine, %20 si tarım uygulamalarına, %20 si de teknik dersler ve uygulamalarına ayrılmıştır. Kalan %10 luk kısımda tatiller için planlanmıştır. Okulların öğretmen ihtiyacı ilkokul öğretmenleri ile tarım ve sanat öğretmenleri ve usta öğreticilerden karşılanmıştır.
Ancak ilerleyen süreçte ikinci dünya savaşının da getirdiği zorlukla öğretmen ihtiyacı karşılanmakta sıkıntı yaşanınca sorunu çözmek için 1942-1943 öğretim yılında Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne üç yıl süreli Yüksek Köy Enstitüsü eklenmiş, buraya Köy enstitülerinin başarılı öğrencileri arasından sınavla öğrenci alınmıştır.
Böylece Köy Enstitülerinin sayısı 20’ye ulaşmıştır. Bunlar sırasıyla; İzmir Kızılçullu (1937), Eskişehir Çifteler (1937), Kırklareli Kepirtepe (1938), Kastamonu Gölköy (1938), Malatya Akçadağ (1940), Samsun Akpınar (1940), Antalya Aksu (1940), Kocaeli Arifiye (1940), Trabzon Beşikdüzü (1940), Kars Cılavuz (1940), Adana Düziçi (1940), Isparta Gönen (1940), Kayseri Pazarören (1940), Balıkesir Savaştepe (1940), Ankara Hasanoğlan (1941), Konya İvriz (1941), Sivas Pamukpınar (1941), Erzurum Pulur (1942), Diyarbakır Dicle (1944), Aydın Ortaklar (1944), Van Ernis (1948). (*)
Köy enstitüleri, tarıma uygun devlet arazisi üzerinde şehir ve kasabaların dışında ve köylere yakın yerlerde kurulmaya çalışılmıştır. Burada öğretmenlik yanında erkekler için demircilik, kızlar için biçki dikiş gibi meslekler öğretilmiş, başarılı olanlar öğretmen yapılmış veya oluyor veya yüksek öğretime devam etmiş, başarısız olanlar ise köylerine geri yollanmıştır.
Kuruluş sürecini anlattık. Bu okullar kırsal kalkınmayı gerçekleştirmenin yanında (sonradan başını bela olacak belki de sonunu hazırlayan en önemli etkenlerden iri olan) toplumu kültürel ve sosyolojik olarak dönüştürmeyi de amaçlıyordu. Bu çabanın yararlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak süreç içerisinde birtakım imkansızlıklar ve tek taraflı tutumlar öte yandan 1950 yılında yaşanan iktidar değişikliği sonucu Türkiye’nin dışa açılması ile köylünün modern üretim teknikleri ile tanışmaya başlaması bu okulların sonunu getirmiştir.
Bu okullara yönelik tartışmalar 1946 seçimleri sırasında hararetlenmişti. Yukarıda da belirtmiştik toplumu dönüştürme projesi çok sert reaksiyonla karşılaşmıştır. Seçimden sonra Hasan Âli Yücel Maarif Bakanlığından ayrıldı, İsmail Hakkı TONGUÇ da görevden alındı. Akabinde eğitmen kurslarına son verildi. Yüksek Köy Enstitüsü kapatılarak öğrencileri başka okullara aktarıldı.1950’den sonra kız öğrenciler birkaç kız öğretmen okuluna yerleştirildi. 1952-1953 yılında ilk öğretmen okullarının programı birleştirildi Köy Enstitülerinin eğitim süresi beş yıldan altı yıla çıkartıldı. 1954 yılında çıkartılan 6234 sayılı Kanun ile de Köy Enstitüleri tamamen kapatılarak bu okullar ilk öğretmen okullarına çevrildi.
Köy Enstitüleri kapandı tartışmalar bitmedi. Bu okulları savunanlar ülkenin eğitim sorununu çözecek bir model olduğunu hatta hayatın tüm alanlarında çağdaş bir dönüşüm sağladığını iddia ettiler. Karşı taraf da bu okulların komünizm, ahlaksızlık, yıkıcılık ve ihanet yuvaları olduğu, din karşıtlığı yapıldığı gibi ağır ithamlarda bulundu. İki iddia ve isnadın da rasyonel olmaktan öte politik tutumlardan ve bilgi yoksunluktan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Köy Enstitüleri o günün şartlarında nüfusun büyük çoğunluğunun köyde yaşadığı dönemde bir eğitim öğretim faaliyeti olarak başarılı sayılabilir. Ancak bir modernleştirme ve dönüştürme rolü bizce tartışmalıdır. Üstelik bu rol mevcut değerleri tamamen yok sayan ve reddeden hatta çağdaşlık adına bazı tarzları dikte eden bir tutum halinde tezahür edince halkın çok ciddi tepkisi çekmiştir. Bu okullar aslında zamanın ruhuna yenik düşmüştür. Köyden şehir göçün başlaması, teknolojik gelişmelere erişim, eğitimin yaygınlaşması bu okulların misyonunu kısa sürede tamamlamasına yol açmıştır.
Bugün Türkiye’de eğitim başta olmak üzere hangi konu konuşulsa heybesindeki köy enstitüleri modeli ile gelenler zamanı ve gerçekliği ıskaladıklarının farkında değillerdir. Mesleki eğitim başka bir şeydir o günkü imkanlar çerçevesinde yapılmak istenenler başka. Dünü bugüne model göstermek tam anlamıyla bir gericiliktir.
Dijital çağda köy enstitülerini bir eğitim, toplum, çağdaşlaşma, kalkınma vs. modeli olarak öne sürmek mazur görülebilir bir tutum olamaz. Bu okullara yönelik ağır ve tahkir edici isnatlara da katılmıyoruz. Köy enstitüleri dün kendi ölçeğinde yapabildiği ölçekte büyük bir azim ve gayretle görevini yapıp tamamlamıştır. Bugüne ve yarına yönelik bir model olamaz ancak yaptıkları için teşekkür edilir.
Türkiye’nin başka bir eğitim üzerinden toplumu dönüştürme modeli İmam Hatip Liselerinde buluşmak üzere hoşça bakın zatınıza ey aziz okurlar.
(*) Bu yazıdaki bir kısım veri ve bilgilerde “TDV İslam Ansiklopedisinin KÖY ENSTİTİSÜ (Müellif Ziynet Bahadır) 7Türkiye’de köy okullarına öğretmen yetiştirmek ve yörenin kalkınmasına öncülük etmek için kurulan ortaöğretim kurumu’ başlıklı maddesinden” yararlanılmıştır. Müellife şükranlarımı sunarım.
Bekir PAKSOY
2024-03-05 Bekir Paksoy