gundem

Din eğitiminden dindar nesile: İMAM HATİP OKULLARI

Bekir Paksoy




Dertsiz kul mu olurmuş? Çok derdimiz var bizim. Derde deva niyetine ne çok nutuk dinledik de hiçbiri merhem olmadı yaramıza. Biz de bu dertlerden birisini İMAM HATİP LİSELERİ meselesini kıymetli okurlarımızla hasbihal etmek istedik. Bizim söyleyeceklerimiz özel, gizli, söylenmemiş, bilinmedik sözler değil. Aksine belki de bildik ezberleri okura tekrar hatırlatarak onun canını sıkacağız.

Bunu niye yapıyoruz? Birincisi fikri takip, ikincisi muhasebe için. Hepimizin bildiği gibi bu okullar bir eğitim kurumu. Tartışacağımız konu ise okulların programı, ihtiyaçları, geleceği filan değil. Öyleyse ne? Şu; bu okullara yıllarca olumlu/olumsuz çok farklı bir misyon yüklendi. İmam Hatipler bir eğitim kurumu olmasının çok ötesinde başka anlam ve niyetlerle yorumlandı, halâ da aynı şekilde devam ediyor. O zaman bu konuda bir serenat da biz versek aziz okur bizi mazur görmez mi diye düşündük.

İmam Arapça kökenli bir kelime olup cemaate namaz kıldıran kişiyi ifade eder. Daha geniş siyasi anlamı ise ‘emir, sultan, devlet başkanı, yönetici’ demektir. Hatip ise konuşmacı, topluluğa hitap eden, Cuma ve Bayram namazlarında hutbe okuyan kimse. Hutbeyi imamlar okuduğu için imam hatip adlandırması da buradan geliyor.

İşin başı Osmanlıya kadar gidiyor. O günün şartlarında imam hatip ihtiyacı medreselerden karşılanıyordu. Ancak takdir edersiniz ki bir eğitim birliği (tevhidi tedrisat) yoktu. Bu yokluk durumu çoğulculuğu getirdi denebilir ancak bu çoğulculuk cehaletin yaygınlaşmasını da beraberinde taşıdı. Meseleye bir nizam intizam getirmek maksadıyla 1913 yılında “ıslâh-ı medaris” nizamnamesi yayınlanarak ‘Medresetü’l-Eimme ve’l-Hutabâ’ adıyla bir okul açıldı. İşte bu okul, bugünkü İmam Hatip Okulların başlangıcı sayılır. O zaman imam hatip okullarının bir asrı aşkın bir mazisinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu okullar hakkında irticanın merkezi tarzında yaygaraların aslının ve astarının da olmadığını… politikadan uzak olacaktık!

Ancak 3 Mart 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile bütün medreseler kapatılmıştır. Aynı kanuna dayanarak yirmi dokuz merkezde ilkokula dayalı olarak dört yıllık İmam-Hatip Mektepleri açılmış ancak bunların da ömrü çok uzun olmamıştır.

1923-1924 öğretim yılında yirmi dokuz yerde 2.258 öğrenciyle açılan imam hatip mekteplerinin bazısı öğretime başladığı yıl mezun vermiştir. Fakat İmam-Hatip okullarına öğrenci ilgisi giderek azalmış, bu yüzden okul sayısı 1924-1925 öğretim yılında yirmi dokuzdan yirmi altıya, 1925-1926’da yirmiye düşmüş, bir yıl sonra sadece İstanbul ve Kütahya’da birer okul kalmış, 1929-1930 öğretim yılında ise bunlarda tamamen kapanmıştır.

Bu okulların; öğrenci azlığından mı, yoksa devletin ilgisizliğinden (öte dolaylı engelleme politikaları sonucu öğrencilerin) meslek ve iş beklentilerinin kalmaması sebebiyle mi kapandığı konusu tartışmalıdır. Taraflar kendi durdukları yerden konuyu yorumlamaktadır. Süreci takip ettiğimizde biz engelleme politikasının etkili olduğu fikrine yakınız. Bu kanaatimizin oluşmasında imam hatip mekteplerinden mezun olanlardan isteyenlere öğrenimlerine devam etme yolunun kapatılması etkili olmuştur.

Devlet yaptığı düzenlemeleri yeterli bulmayıp 1926 yılında din görevlileri kadrolarının bir kısmını kaldırmıştır. Devamında Şurayı Devlet (Danıştay) kararıyla (1927) din görevliliği “memur” sınıfından sayılmayarak personelin tamamı görevlerinden uzaklaştırılmıştır. 1927’de ortaokulların, 1929-1931 yılları arasında ilkokullarla öğretmen okullarının programlarındaki din bilgisi dersleri çıkartılmıştır. 1933’te İstanbul Darülfünunu ile birlikte ona bağlı İlâhiyat Fakültesi kapatılmıştır.

Bu düzenlemelerle (Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu’nun -madde 4- âmir hükmüne rağmen) örgün din eğitim ve öğretimi veren okul kalmamıştır. Sadece Diyanete bağlı Kur’an okumayı öğreten ve hâfız yetiştiren Dârülkurrâlar için açılan kurslar kalmış bunlardan da 1932-1950 yılları arasında toplam 1.750 kadar öğrenci mezun olmuştur.

Her işin bir de geçim gailesi var. Devletin, tedbiri andıran uygulamaları imam hatip okulu mezunlarının gelecek ve geçim yollarını kapatmıştır. Böylece imam hatiplik görevi cazip olmaktan öte yüke dönüşmüştür. İmamların yürüttüğü din hizmetleri ise ne kadar olabiliyorsa o kadar olur şiarıyla fahri olarak yürütülmeye çalışılmıştır. 1927’den 1950 yılına kadar din hizmetleri sahasında çok büyük gerileme yaşanmıştır. Artık bu uygulamaların sürdürülmesi imkânsız hale gelmişti. Halk memnuniyetsizliğini artık saklamıyor, talebini devlet ricaline alenen iletiyordu.

1946’da ilk işaretler gelmeye başladı. İlkokullara din bilgisi dersleri konması düşünüldü ancak Başbakan Recep Peker bu talebi reddetti. Talep reddedilince talep edenler susmadı ve daha güçlü itirazlar, talepler gelmeye başladı.

1947 yılında CHP 7. Kurultayında konu tekrar masaya geldi. Hamdullah Suphi bu kurultayda “… ölüleri zamanında gömmek için imam bulunamadığını” söyledi. Dönemin Diyanet İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki bir raporunda “camilerde halka namaz kıldıracak ve hutbe okuyacak imam ve hatip kalmadığını, bazı köylerde cenazelerin kaldırılamadan, günlerce ortada kaldığını ve birtakım bâtıl inanç ve yalancı tarikatların memleketin her tarafına yayılmakta olduğundan” şikâyet etti.

Uzun ağaç ucuna kadar yanmaz atasözü mucibince CHP yönetimi halkın taleplerine daha fazla direnemedi. Türkiye 1946’da çok partili hayata geçmişti ve bir cisim (1950 seçimleri) yaklaşıyordu. CHP 1946 seçimlerinden bir şekilde iktidar olarak çıkmayı başarsa da 1950 seçimleri için sahadan iyi haberler gelmiyordu. Şemseddin GÜNALTAY’ın Başbakanlığı döneminde din görevlisi ihtiyacının karşılanması amacıyla İstanbul ve Ankara’da 15 Ocak 1949’da İmam Hatip Kursları açıldı. Ortaokul mezunu ve askerliğini yapmış olanların kabul edildiği bu kursların sayısı daha sonra 10’a çıktı ve bu kurslar 1958 yılına kadar devam etti.

1950 seçimlerinde Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle iklim tamamen değişti hatta tersine döndü diyebiliriz. İktidar değişikliğinin sağladığı serbesti sayesinde imam hatip okullarının yeniden açılmasına yönelik toplumsal talepler daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Demokrat Parti bu talebi yok sayamazdı, saymadı da.

Hatta bundan önce 16 Haziran 1950’de Ceza Kanunundaki (526. Md) ‘ezan ve kametin Arapça okunması yasağı’ ilgi maddenin ilgası ile ortadan kaldırıldı. Bu yasal düzenleme ile Türkçe ezan yasaklanmadı ancak Arapça ezan okunması ve kamet getirilmesine yönelik yasak kaldırıldı. Tevafuk ki Türkçe ezan zorunluluğu ve imam hatip okullarının kapatılması aynı tarihe (1932) denk gelirken, büyük ölçüde Arapça ezan yasağının kalkması ve bu okulların serbestçe açılması da aynı tarihe (1950) denk geldi. Millî Eğitim Bakanlığı 13 Ekim 1951’de Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu’nun 4. maddesine istinaden İmam-Hatip okullarının açılmasına karar verdi. Bu karardan dört gün sonra 17 Ekim’de 7 ilde (İstanbul, Ankara, Adana, Konya, Kayseri, Maraş, Isparta) ilkokula dayalı ortaokul seviyesinde dört yıllık İmam-Hatip okulları öğretime başladı.

İmam Hatip Okulları Tevhidi Tedrisat Kanununa (4. Md) aykırı bir şekilde kapatılmıştı, aynı Kanuna dayanılarak tekrar açıldı. İmam-Hatip okullarının ilk mezunlarını verdiği 1954-1955 öğretim yılında bu okulların üç yıllık lise kısmı da açıldı.

Başlangıcından itibaren İmam-Hatip okullarının binalarının büyük kısmını halk yaptırmıştır. Toplumun İmam-Hatip okullarına büyük alâka göstermesi ve destek olması sebebiyle bu okullar açıldığı günden itibaren zaman zaman siyasî polemiklere konu olmuş, bu arada sayılarının azaltılması veya tamamen kapatılması yönündeki teklif ve çalışmalara rağmen sayıları sürekli artış göstermiştir.

Özellikle 1960 İhtilâli sonrasında İstanbul, Ankara, İzmir ve Erzurum dışındaki İmam-Hatip okullarının kapatılması yönünde bir teklif hazırlanmışsa da bu teklif uygulanmadığı gibi 1962’de İsmet İnönü’nün başbakanlığı döneminde Bursa İmam-Hatip Okulu açılmış, aynı dönemde Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Din Eğitimi Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

İmam hatipler için her şey yolunda gidiyor derken kâbus 1997 yılında tekrar hortladı. Devran,  meşhur “28 Şubat” ‘bin yıl sürecek’ söyleminin hüküm sürdüğü zamandı. Rüzgâr sert esiyordu.  Nitekim Dönemin Başbakanı Mesut YILMAZ 28 Şubat Kararlarını uygulamak için 16 Ağustos 1997’de “siyasi hayatım pahasına da olsa çıkaracağım” dediği 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasasını çıkarttı. Bu yasa 1997-1998 yılından itibaren uygulanmaya başlandı.

Bu yasa ile İmam Hatip Liseleri kapatılmadı ancak bu okulların orta kısımları kapatıldı. Böylece 5. Sınıftan sonra imam hatiplere geçiş imkânı da ortadan kalktı. İmam Hatip Liseleri 1 yılı hazırlık, 3 yılı normal eğitim olmak üzere 4 yıllık liselere dönüştü. Bu tarihten itibaren doğal olarak imam hatip okullarının sayısında düşüş yaşandı.  

Asıl kıyamet ise İHL mezunları aleyhine katsayı hesaplama yönteminin değiştirilmesiyle koptu. Düzenleme ile bu okuldan mezun olanların (ilahiyat fakülteleri hariç) diğer bölümlere gitmeleri imkânsız hale geldi. Yasanın masum bir amacı varmış gibiydi. Bu amaçla meslek lisesi mezunlarının sadece kendi bölümlerine ait üst öğrenime devamı hedeflenmişti. İmam hatip okulları da sonuçta bir meslek lisesiydi. Ancak düzenleme o kadar absürttü ki mesela endüstri meslek lisesi mezunları sadece alanlarıyla ilgili iki yıllık MYO’larına gidebiliyordu. Bunların 4 yıllık mühendislik fakültelerine gitmesinin önü tamamen kapatıldı. Bu süreçte Meslek Liseleri de İmam Hatip Okullarına ‘berdel’ edilmişti.

‘Dindar nesil’ yetiştirme misyonu sekteye uğramıştı. O dönemdeki irtica merkezli tartışmalara ve uygulamalara başörtüsü zulmüne burada girmeyeceğim. Ancak 2002 yılına gelindiğinde 1950 ile benzeşir mi bilmem ama Ak Parti 3 Kasım seçimlerinde tıpkı 1950’deki DP gibi tek başına iktidara geldi.

Ak Parti iktidara hem de tek başına geldi ama 28 Şubat kararlarının olumsuz etkilerini kaldırmak, DP’nin Arapça Ezan yasağını kaldırması gibi hemen ve hızlı olmadı. Ak Parti Hükümeti bu konuda büyük bir temkinle hareket etti. Darbe tehdidi olmasa da parti kapatma kılıcının soğukluğunu iliklerine kadar hissederek can yakıcı bu meseleden mümkün olduğunca uzak durdu.

Nitekim İmam Hatip Liseleri ve tüm meslek liseleri öğrencileri aleyhine uygulanan katsayı uygulaması 22 Temmuz 2009 tarihinde Ak Parti iktidarının 7. yılında ancak kaldırılabildi.  30 Mart 2012 de 6287 sayılı yasa ile 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununda 4+4+4 diye bilinen değişiklik yapılarak İmam Hatip Okullarının orta kısmı 15 yıllık kesintinin ardından yeniden açıldı. Bugün sayıları ortaokul kısmıyla birlikte 5.000’e ulaşan İmam Hatip Okullarında bir milyonun üzerinde öğrenci öğrenim görmektedir.

 

2024-03-07 Bekir Paksoy

Türkler ölüyor

30 yıl önceydi. Çocuktum. Dün gibi dehşeti hatırlıyorum. Televiyzon başında Almanca okunan haber bugün bile kulaklarımda çınlıyor: ‘’Nie wieder’’ (Bir daha asla) diyordu muhabir. Bir daha asla. Ders alındı zannediyordum. Bir daha asla yabancı düşmanlığı yapılmayacaktı, bir daha yuvalar yakılmayacak,...

Harun Reşit Aydın 2024-04-07