kultur

Demir Dağı’nı Eriten Gençlik Kuruluşu: TÜRK GÜCÜ

Senem Karabulut




Ulus- devlet, milliyetçilik anlayışı batıda tesir ettiği söylenen kavramlardır. Milliyetçilik mefhumu tanımlamaları çok geniştir. Aydınlar milliyetçiliğe pek çok tanım vermiştir. Millet bilinci Türk halkında bin yıllardır görünmektedir. Örneği kitabelerde belirtildiği gibi “Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? ” Tanımı da millet olmaya ait emirlerdir denilebilir. 

Türk ilinin dağılma süreci, yabancı düşman devletler tarafından işgali ile birlikte aydınlanma hareketi de başlamıştı. Osmanlı neo-klasizmini dahi etkileyen Ziya Gökalp Cumhuriyet’in ilk yılları dahil İttihat ve Terakki döneminde bile bu fikri yazmaktan, anlatmaktan ve yaymaktan geri durmamıştır. Hatta Yusuf Akçura’nın 1904'te Kahire'de Türk adlı gazetede kaleme aldığı makale olan Üç Tarz-ı Siyasette memleketin kurtuluş yolu “Türkçülük” işaret edilmişti. Türkçülüğün Esasları, Türk Töresi gibi yazılarıyla memlekette Türk Ruhu nasıl yaşatılır gayesine düşülmüştü. Ortak kültür ve yaşam değerlerine dayalı ulusu inşa etme, Türkiye’den dışarıdaki Türklerle de kültür havuzunda bağ kurma amacı güdülmüştü. Akçura’nın tespit ettiği gibi; önce Osmanlıcılık, sonra İslamcılık ve en sonunda da Türkçülük akımları gelişmiş ve bununla memlekette bazı hareketlenmeler sağlanmıştır. Milliyetçilik, insanlığın bir ulus devletler dünyası içinde örgütlenmesi gerektiğini kabul eden bir öğretidir. 

Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu felsefesi, Misak-ı Milli sınırları içindeki tüm vatandaşları birleştiren ana unsur olmuştur. Bu yüzden deriz ki “Türk milliyetçiliği, Türkistan coğrafyasında yaşamanın diyetidir. Yaşadığımız topraklara bağlılığın nişanesidir. Bir ihtimal hesaplaması değil, bir ruhtur.” Bu ruh kendini Türk coğrafyasında farklı isimlerde “kut” ile birlikte göstermiştir. Kut, Başkurt Türklerine göre şans demektir. “… şanslı insan kendisine iyi bir yazgı sağlayan insandır. İyi yazgı da ruhun iyi gelişimi, iyi dürtüleri, iyi eylemleridir.”  Demiş imparator Aurelius.

Hoffer da bunu şu şekilde özetlemişti: “Kemal Atatürk’ün hemen hemen bir gecede Türkiye’yi modernleştirmesi sahici bir milliyetçi hareketin yükselişiyle mümkün olmuştur.”

Memleketin buhranlı zamanların Türk ilinde, aydınlarımız kadar gençlerimiz de memleketin bu ahvaline karşı hüzün duyuyor ve bu işgalden kurtulmak, bunu halka anlatmak için büyük çabalar sarf ediyordu.  Birinci Dünya harbi öncesine bakıldığında dört farklı gençlik yapılanması öne çıkmaktadır. İzciler Ocağı (1914), Türk Gücü Cemiyeti (1913), Osmanlı Güç Dernekleri (1914) ve Osmanlı Genç Dernekleri (1916). 

1912 Yılında 190 askeri tıbbıyeli öğrencinin vesile olduğu mektupla kurulan Türk Ocakları yanı sıra Türk Gücü de 1913 yılında bu duruma bir tepki olarak kuruldu.  Gençlerimiz için kurulduğu söylenen ilk dernek Türk Gücü’dür. 1913 yılında bir grup Türk gencinin (Afif, Tahsin, Cevat, Mahmut, Alaattin, Fikri ismini taşıyan ) ocak ve şubat aylarında yaptıkları yürüyüş vesilesi ile 1 Mart 1329/ 14 Mart 1913’te kurulmuştur.  Türk Ocakları bünyesinde çalışmalar gerçekleştiren bu gençler cemiyetin aydınlarından da epey destek görmüştür. Hatta Yusuf Akçura ve Ahmet Ferit Tek desteğiyle divanyolundaki Türk Ocağı yerleri olarak belirlenmiştir.

Derneği kuruluş maksadı şu şekilde ifade edilmektedir. “ Milletim yaşamalıdır! Milletim sağlığın sağlamlığa bağlı olduğunu bilmelidir. Ben Türk’ü dinç, gürbüz, güçlü ve yavuz görmek isterim! Cılız, düşkün değil! Ayak atik, bilek çevik olmalı! Bizi hep bir yük eziyor, hep bir dert üzüyor; Türk’ün güçsüzlüğü! Milleti bu kadar ezip hırpalayan, memleketi kasıp kavuran, devleti yıkan bu bela Türk’ün güçsüzlüğüdür! Dilediğimiz, isteğimiz yine güçlü kuvvetli memleket görmektir! Yeniden güçlü, sağlam bir millet olmak! Evet bugün dileğimiz budur! Milletimiz yine milleti müsellaha halini almalıdır. Adımız Türk Gücü! Şiarımız Türk’ün gücü her şeye yeter. Maksadımız, soyumuzu, huyumuzu düzelterek atiye tam manasıyla bir er yetiştirmek, muhtac-ı muavenet olanlara bilhassa hem-cinsimize yardım etmektir.”

 Türklerin tarihteki eski gücünü kaybettiğini, bunun her alanda geri dönmesi için çalışmaları olan Türk Gücü, kültür, sanat, eğitim gibi her alanda faaliyet için çalışmışlardır. O dönemde “izcileri” taklit etmekle itham edilseler de özgün bir dernek olduğu, Türk’ün faydasına çalışmalar yaptıklarını söylemişlerdir. Hatta cevaplarında “milletim, zengin bir varlık sahibi, görmüş geçirmiş asil bir millettir. Türedi ve sonradan görme değildir. Milli Terbiye-i bedeniyede milli oyunlarımız da var. Ondan başka “yedisinden yetmişine kadar cenge girmek”, “eli tutan, milleti, yurdu uğrunda savaşmak da bizde!” demişlerdi. 

Derneği yegâne amacı Türk milletini var etme felsefesiydi. 20 Mart 1913’te Türk Yurdu dergisinde yayımlanan uzun yazı bu derneğin beyannamesi sayılmaktadır.  Gençler tarafından hazırlanan bu beyannamenin ilk kısmında özellikle halkın kaldığı baskıdan, insanlık derdinden, Türk’ün eski gücünden bahsedilmişti. Günümüz terminolojisinde manifestoları bu şekildeydi. Tansel’in makalesinden beyannamenin ilk bölümünü aynen aktarırsak:

“Milleti bu kadar ezip hırpalayan, memleketi kasıp kavuran, devleti yıkan bu kara bela Türk’ün güçsüzlüğüdür. Biz gençlerde bu gün bir dilek, bir istek uyandı. Biz gençlere gökten bir kığılcım indi. Bağrımızdaki ateşe çarptı: Eski Türk çerâğını yeniden yaktı. İşte, gözlerimizde o çerâğın ışığı parlıyor; göğsümüzde hep bir duygu çarpıyor: Dileğimiz, isteğimiz, yine güçlü, kuvvetli bir millet görmektir„ deniliyor. Bizi yükseltecek olan, bir Hadis'te de bildirildiği üzre vucûdce de kuvvetli olmaktır. Atalarımızın beden kuvveti dolayısıyle Firengistân’da, “Türk gibi kuvvetli !”sözünün dillere destan olduğu, kuvvetin öteden beri kazandığı ehemmiyyeti gösterir. Savaşlarda yenilgiye uğradığımız o sıralarda, milletimizi kuvvetten düşüren şeylerin başında zevk ve sefahatin geldiği, nasıl bir gençliğin özlenildiği anlatılmıştır. O ülkeler fetheden asker millet, kuvvetini kaybedip al sırtından inmiş, kahvelere düşmüş, kendi döğdüğü altun kakmalı yatağanını bırakıp eline bilardo sopasını almış, “kahvede, zarda, oyunda şanını, unvanını, gücünü, koca erkekliğini„ Garb’e âid zevklerle, Firenk sefahatiyle değiştirmiştir. İçki ve nitokin, milletimizi yakıp yıkmış, ‘Tütünden eller sararmış, bet-beniz uçuk; içkiden öz sönük, göz donuk, eller titrek” ; Türk Gücü Derneği’nin istediği böyle gençler değil, elleri kılıçtan, ciridden, kürekten, yelkenden nasırlaşmış; yüzleri günden, güneşten, temiz havadan, keskin rüzgârdan kızarmış, benliğine güvenir, kartal bakışlı delikanlılardır. Gücümüzü kaybetmemize, gençlerin hayâl gücünü artırıp bir hasta hâline gelmelerine yol açan sebeplerden biri de, edebiyatımızda yurdumuzla, Türklükle ilgili şeylerin ele alınmayışıdır; “içimizde mariz, miskin kalmasın! Murâdımıza ermek için gidilecek yol, eskiden gidilmiş, güdülmüş, sonra bırakılıp sapılmış, unutulmuş izlerdir. Yine o eski izleri bulup çıkaralım!“ diye seslenmişlerdi.

Beyannamenin ikinci kısmında ise milli müdafaa için silahlanma için tevsik etmiş hatta özetle at binmeyi, kılıç kuşanmayı, cengi: Germenden, Nemçelü’den, Lehli’den öğrenecek değiliz, bizleri onlar taklit etmiştir diyerek de gözlerinin karalığını göstermişlerdir. Hatta Prusyalılar’ın, Fransız, İngiliz ve Almanları’ın Yalın (Yan), Eclaireur (Keşşâj), Boy Scouts (Keşşaf Çocuklar), Pfad Finder (İz Bulucu) derneklerinin ne türlü çalışmaları olduğunu da açıklamışlardır.  Bu beyanname Türk Yurdu dergisinde yayımlanması sonucu bu dernek başka gençlerin gelmesi için teşvik de yapılmış ancak bu yazıyı yazan gizli tutulmuştur.

Derneğin kurucularından Kuzucuoğlu Tahsin bir müsamerede yaptığı konuşmada “…Türk’ün açık alnını yeniden yükseltecek, o yılmaz, keskin gözünü yine parlatacak, o geniş göğsünü yeniden kabartacak, Derneğin meydancısı, Ocağın bekçisi, Yurdun kurucusu, Turan’ın akıncısı olacak! Türk’ün odemir pençesi yine dünyayı kavrayacak, yine dünya o pençenin karşısında tir tir titreyecek. Bu Türk Gücü’nün maksadı!”  diye sözlerini tamamlamış hatta kadınlara da seslenerek kadınlar şubesinin açılması da istenmişti.

Bu dernek kurulduktan sonra, jimnastik gösterileri, piyesler, gezi vb pek çok aktivite gerçekleştirmişlerdi.  Dünya Savaşı başladığında intikam şarkıları söyleyip, köylüye sıhhi yardımda bulunmuşlardı. 1916 Nisan’ında yürürlüğe konan yasalar çerçevesinde “Gençlik Dernekleri Teşkilatı” konferanslarına katılımları basına yansımış olmasına rağmen Türk Gücü bu teşkilattan bağımsız faaliyetler yürütmüştür.  Bu derneğin müfettişi Von Hoff bu durumdan rahatsız olmuş, Maarif Nazırı’na Türk Gücü aleyhinde “kanuna aykırı” yazısı göndermiştir. “Ehli olmayan” kişilerin göreve devam etmesi söz konusu olursa İstanbul’dan kendi memleketlerine gönderilme durumunun gerçekleşeceği beyan edilmiştir.

Türk Gücü kurulduğu dönemde 29 şubeye sahip olduğu bilinmektedir.  Kastamonu Vilayet gazetesinde “Uğurlu, büyük bir dernek” manşetiyle yerlerini aldılar.  Kastamonu’ndaki Türk Gücü derneğinde nişan talimi, askeri talimler Mitralyöz Cemal bey ile birlikte yapılmıştı. Erzurum, Adana, Konya, İzmir, Gelibolu, Ankara vb pek çok yerde faaliyet göstermiştir.  Hatta öyle ki Türk aydınları bu derneği büyük ölçüde desteklemişlerdir.  Örneğin Falih Rıfkı:” Turancı gençliği şayan-ı takdir bir dirilik gösterdi, o kadar ki, bugün yanı başında başka bir derneğin daha kurulduğunu görüyoruz. (Türk Gücü) Cemiyeti güzel tutumunu yürütebildiği takdirde en büyük bir eksiğimizi telafi etmiş ve şu suretle faydalı bir iş için iftibarlı tacını kazanmış demektir.” Demiştir. Fuat Köprülü, Selahattin Asım, Mustafa Nermi gibi dönemin önde gelenleri de bu dernekten övgüyle bahsetmiştir.  Ethem Nejat ise bu teşkilata katılacak gençleri “fedai” olarak nitelendirmişti.  Ziya Gökalp Hayat Yolu’nda, Yeni Atilla, Mehmet Emin Yurdakul Ona Ölüm isimli şiirlerini bu derneğe ithaf etmiştir. 

Yüce Tanrı’m n’içün beni İçli yarattın?
Yâhûd neden kaygısızlar İçine attım?

Cânân kim, 0, bir gözlere görünmez peri.
Bir Ay’dır ki gönüllerde parlar izleri;
Gökyüzünde arar iken ben 0 dilberi.
Ona gökte değil, yerde: Turan’da buldum! (Gökalp)

***

Bil ki, benim damarımda kaynayan da irin değil;
Bir cehennem olmuş olsan seni kanla söndürürüm;
Her kim benim Türk ruhuma dokunursa: Ona ölüm! (Yurdakul)

Başlangıcında sivil hareket olarak ortaya çıkan Türk Gücü, ikinci cihan harbi vesilesiyle eylemleri kesintiye uğramıştır. Uygulamada yaşanan aksaklıklar sebebiyle ve uzun varlık sürdürememiştir.  İttihat ve Terakki’nin Paramiliter Gençlik Kuruluşları arasına girme unvanını almıştır.  Balkan harbinden sonra ortaya çıkan, dönemin aydınlarının takdirini kazanan Türk Gücü dönemin Türk gençlerinin memleket uğruna verdikleri mücadelenin bir örneği olarak tarihte yerini almıştır.  Bugün Türkçülük her ne kadar “ırkçılık” gibi faziletsiz bir mantıkla bir tutulmaya çalışılsa da o dönemin Türkçü gençleri aynı Milli Şehit Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey gibi memleket derdine düşüp “Fertler ölür, millet yaşar” demiş ve bu uğurda memleket için çalışmışlardır.   Türk genci soylarının yüceliğinden aldığı kuvvetle Türklüğü yine şahlandıracak, bu ülküyü kor kor yüreklere dağıtacaktır.

SENEM KARABULUT

 

KAYNAKÇA

 

AKCAN Erol, İttihat ve Terakki Fırkası'nın Paramiliter  Gençlik Kuruluşları, 2022

AKÇURA Yusuf, Üç Tarz-ı Siyaset

AKCAN EROL, İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA TÜRKİYE’DE “GENÇLİK TEŞKİLATI” OLUŞTURMAYA DÖNÜK BAZI TASAVVUR VE TEŞEBBÜSLER 

AURELIUS Marcus, Kendime Düşünceler

GÖKALP Ziya, Türklerde Ahlak

HOFFER Eric, Kesin İnançlılar

McNeill William H. Dünya Tarihi

SAKLI ALİ RIZA, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ULUS DEVLETİ VE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞININ UYGUNLUĞU SORUNU, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 13/1 (2011). 1-22

SMITH Anthony, Etno-Sembolizm ve Milliyetçilik

Tekin Talat, Orhon Kitabeleri, Bilge Kağan Yazıtı Doğu Yüzü

TANSEL FEVZİYE ABDULLAH, MEMLEKETİMİZDE GENÇLER İÇİN KURULAN İLK DERNEKLER, GAZETE VE DERGİLER

ZOBAR AVYÜZEN Jale, Milliyetçiliğe Antropolojiden Bakmak

 

2024-01-26 Senem Karabulut

Türkler ölüyor

30 yıl önceydi. Çocuktum. Dün gibi dehşeti hatırlıyorum. Televiyzon başında Almanca okunan haber bugün bile kulaklarımda çınlıyor: ‘’Nie wieder’’ (Bir daha asla) diyordu muhabir. Bir daha asla. Ders alındı zannediyordum. Bir daha asla yabancı düşmanlığı yapılmayacaktı, bir daha yuvalar yakılmayacak,...

Harun Reşit Aydın 2024-04-07