gundem

Türkler olarak, Tezlerimizi Doğru Aanlatabiliyor muyuz?

Durukan Dilek




Türkler, yeryüzünde çok geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş tarihin en eski milletlerinden biridir. Türkler yayıldığı bu geniş coğrafyada birçok kavim ve toplulukla ilişki kurmuş gerek savaş gerek ticaret gerekse barış çeşitli etkileşim içinde bulunmuştur. Türkler tarih sahnesine ilk çıktığı zamandan günümüze kadar, birçok zafer kazanmış, geri dönüş ve bağımsızlık hareketlerine imza atmış, tarihin çeşitli dönemlerinde kurduğu devletler yıkılmış, bir yenisini kurmuş, deyim yerindeyse defalarca küllerinden doğmuştur. 

Ancak Türk tarihine bakıldığında madalyonun bir başka yüzü var ki o da Türkler birçok katliam ve soykırıma uğramıştır. Yaşanılan tüm bu acı olaylara rağmen, suçsuz ve masum insanların kanına girdiğimize dair bir utanç vesikası bulunmamaktadır. Yaşanan tüm bu acı olaylara ve görülen işkencelere rağmen, Batı dünyası, üzerlerinde hiç kara leke yokmuşçasına Türk milletini barbar olarak nitelendirmiş ve defalarca soykırımla suçlamıştır. 

Bunun en bilinen örneği, tarafımıza yöneltilen 1915 olayları olarak da bilinen sözde Ermeni soykırım iddialarıdır.  Bilindiği üzere Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında girmiş ve bu durum Anadolu’nun doğusunda bir Ermenistan devleti kurmak isteyen Ermeni komitacıları harekete geçirmiştir. Ermeniler, Osmanlı Devletinin çeşitli ikmal noktalarına saldırmışlar ve dahası Rusların kışkırtmalarıyla çeşitli köylere saldırmışlar ve kadın, çocuk, yaşlı, bebek demeden masum insanlara kıymışlardır. 

Nitekim çeşitli uyarılara rağmen örgütlenme ve saldırı hazırlığında olan Ermeni gruplar durmamış ve bunun üzerine 27 Şubat 1915 tarihinden itibaren bu grupların faaliyetleri tespit edilip tutuklanmıştır. 24 Nisan 1915 tarihinde ise Osmanlı Devletinin Dahiliye Nezareti önderliğinde, Ermeni Taşnak ve Hınçak örgütlerine yönelik çeşitli çalışmaların yürütüldüğü ve bu gruplara mensup Ermenilerin tutuklandığı görülmektedir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde taşkınlık yapan ermeni komitacılara yapılan çalışmalar nedeniyle her senenin 24 Nisan tarihinde Ermeni diasporası tarafından başlatılan kara ve kirli propagandalar ülkemizi ve tarihimizi hedef almaktadır. 

Peki yürütülen bu kirli propagandanın ne kadar karşısında durabiliyoruz? Örneğin yurt dışında faaliyet gösteren Ermeni Lobi, Diaspora, vs. gruplara karşı yurt dışında ne gibi faaliyetler yürütülüyor? Gurbetçi vatandaşlarımız bu konuda ne kadar bilinçlidir? 

Yurt dışında özellikle Ermeni lobilerine karşı Ermenistan’ın 1992 yılında Hocalı’da yaptığı katliamları ne kadar gündeme taşıyabiliyoruz? Bütün bunlar bir yana, kimi gazeteci, siyasetçi ve göz önünde olan şahıslar, dönemin siyasi konjonktürüne göre 1915 olayları ile ilgili talihsiz söylemlerde bulunulmaktadırlar. Bu tavır, hem uluslararası arenada Türkiye Cumhuriyeti devletinin elini zayıflatmakta, hem de bu alanda lobi faaliyeti ve çalışmaları yapan insanların moralini bozmaktadır. 

 

Kıbrıs ise; kendimizi, tezlerimizi ve haklılığımızı ortaya koymamız gereken kritik jeopolitik öneme sahip bir başka bölgedir. Kıbrıs adasında bilindiği gibi Türkler ve Rumların yönetimde ortaklaşa söz sahibi olduğu bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Ancak bu birliktelik uzun sürmedi ve Rumlar ve onlara destek olan Yunanistan “Büyük Enosis” hayaliyle, silah zoruyla yönetimdeki Türkleri uzaklaştırdı. Rumlar Enosis hayalinin önünde Türkleri engel olarak görüyordu. Bu nedenle silahlandılar ve EOKA isimli terör örgütünü kurdular. EOKA Terör örgütü Kıbrıs adasında bulunan Türk yerleşim yerlerini hedef aldı ve 21 Aralık 1963’te Kanlı Noel olarak da bilinen insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek saldırıları düzenlediler. İzleyen yıllarda Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından hava harekâtı düzenlendi. Hava harekâtı sırasında Kahraman subayımız Yzb. Cengiz Topel esir düşmüş ve gördüğü işkenceler neticesinde şehit düşmüştü. Devam eden yıllarda bu bölgede Rum çeteler Türklere yapılan işkenceler ve Kıbrıslı Türklerin gözyaşı hiç dinmedi. 

Nihayetinde 20 Temmuz 1974’te Türkiye Cumhuriyeti garantör devlet olma vasfının verdiği yetkiyle tüm Dünyanın engellemelerine, şantaj ve tehditlerine rağmen başarılı bir Barış Harekâtı gerçekleştirmiş ve o dönemin şartlarında bölge nispeten huzura kavuşturulmuştur. Ancak nispeten demenin bir sebebi var çünkü bugün hala sorunlar ve Batılı devletlerin oyunları devam etmektedir. Çünkü Kıbrıs adası Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’nın ortasında kritik bir öneme sahiptir ve Batılı devletlerin, Rusya ve hatta bugün emperyalist bir devlet olma yolunda hızla yükselen Çin’in bu adayı göz ardı etmesi gibi bir ihtimal düşünülemez. Özellikle İngiltere başbakanı Mc. Millan’ın hatıratlarında dediği bir cümleyi hatırlatmakta fayda var: “Kıbrıs’ı kontrol eden İskenderun Limanını ve dolayısıyla Türkiye’nin arka kapısını da elinde tutar.” 

Takvimler 2002 yılını gösterdiğinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Annan planı olarak bilinen beş taslak planı ileri sürdü bu planlara göre adanın Türk tarafında kalan tarıma elverişli ve sulak bölümü Rum tarafına geçiyordu. Sözde Türk ve Rum tarafını birleştirme çabaları Türklerin istemesine rağmen Rumlar istemediği için sonuçsuz kaldı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hala gözünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine dikmiş ve bu bölgeyi ilhak etmek ve Türk tarafının tanınmaması için Yunanistan’ın da desteğiyle bütün diplomatik olanaklarını seferber etmektedir. 

Diğer taraftan Türk tarafında göreve gelen hükümetlerin Türkiye aleyhine zaman zaman yaptıkları talihsiz çıkışları bölgede Türkiye’nin işini zorlaştırmaktadır. Bugün Türkiye’den KKTC’ye yerleşen, kumar bahis gibi illegal işlere bulaşan mafya grupları Kıbrıslı Türkler üzerinde olumsuz bir intiba bırakmaktadır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetinin bu bölgede elini zayıflatmaktadır. Bir diğer önemli mesele ise son zamanlarda giderek büyüyen bir sorun haline gelen mesele olan denetimsiz arazi satışlarıdır. Bu konunun detaylarına şu anda tam olarak hâkim olmamakla beraber daha sonraki zamanlarda bir yazı kaleme alacağım. Ancak ileride büyük bir sorun olarak ortaya çıkacağı gün gibi ortada.

 

Büyük başın derdi büyük olur derler ya sorunlar bununla da bitmiyor. Örneğin Musul ve Kerkük’de Türkmen varlığına yönelik zulüm ve şiddet hiç azalmadı ve Türkiye’de yaşayan insanların konuya bakışı maalesef mezhep boyutunda; “Sünniyse bizden, aleviyse göz ardı et.” Yani Sünni kürdü alevi Türk’e tercih eden mantık anlaşılır bir mantık değil. Halbuki sözde dini hassasiyeti olan bu insanlara dinimiz İslam’ın ve mezheplere olumlu bakmadığı gerçeğini Kur’an’dan birkaç ayetle hatırlatmakta fayda var. Örneğin Enam Suresi 159. Ayetinde, “Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.” şeklinde uyarır. 

Sınırlarımıza dönecek olursak, hiç bitmeyen mesele PKK, ayrılıkçılar ve onları sevimli göstermeye çalışan çeşitli çevreler… İnanın çok şey yazılır. Kırk yıldır bitmek bilmeyen bir terör örgütü…Partileri var ve meclisteler…, Yani siyaset yapıyorlar, siyaset üstünden fırsatını buldukça kurucu değerlere saldırmaktan geri durmuyorlar ama onlara göre ülkenin kurulmasında katkıları var (!). İşin özeti şu her şeyi diledikleri gibi yapıyorlar ama hala mağdurlar. Türkiye’de belirli bir azınlığa bir ayrımcılık varmış algısı yaratıyorlar. Yurt dışında da lobi çalışmalarını bunun üzerinden yürütüyorlar. İşin acı tarafı ise başka siyasi grupların o bölgelerden oy alabilmek uğruna bu tezi desteklemesi, tabi bu durum yurt dışında Türkiye aleyhine faaliyet gösteren kimi grupların işine geliyor. Türkiye’de belirli bir azınlığa zulüm var tezinin yurtdışında, Almanya’da Fransa’da İsveç’te çok büyük alıcısı var. 

Ve FETÖ… PKK ile söylediklerimin çok daha fazlasını söylemeliyim. Çünkü bu örgüt Türkiye Cumhuriyetinin başına gelmiş en alçak örgüttür. Türkiye Cumhuriyeti devletinin son 30-40 yılında, meydana gelen skandalın, pisliğin, çamurun içinde olduklarını söylesem sanırım yanılmış olmam. Türk milletine o kadar büyük bir düşmanlıkları var ki… Her kılığa girmekten çekinmediklerini, ulusalcı, kürtçü, alevi, Sünni, vs. söylememe gerek yok. Ergenekon Balyoz kumpaslarıyla başlayarak ve birçok vatansever insanın hayatlarının çalınmasına, kaybına sebep olmuş şeytani bir yapılanma… Hatta Balyozda çizmeyi öyle bir aştılar ki dönemin Genel Kurmay Başkanı Org. General İlker Başbuğ’u terör örgütü lideri olmakla suçladılar. Peygamber Ocağı, göz bebeğimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerine atılmış en ağır ve aşağılık iftira… Yine bu kumpaslarda yakalanan terör örgütü militanlarını gizli tanık sıfatıyla dinleterek birçok subaya kurdukları kumpasları bu satırlara ekleyelim. 

15 Temmuz 2016 Tarihinde yapmaya çalıştıkları başarısız darbe girişiminden sonra bu işte suçu hükümete yıkmak amacıyla her sene düzenli olarak yaptıkları “darbe tiyatrodur”, ya da “kontrollü darbe” propagandasını muhalif olan birçok kişiye yedirmeye çalışıyorlar, işin kötüsü kısmen başarıyorlar da. İsimleri çok bilindik bazı militanları Türkiye’ye açık Youtube kanallarından, Twitter’dan ve çeşitli sosyal medya araçları üzerinden propagandalarını yapıyorlar, yalan haberler paylaşıyorlar ve en acısı alıcı buluyorlar.  Savunma sanayii projelerinde ve Türkiye’nin adını karalamak, negatif lobi çalışması yapmak, yine sözde Ermeni Soykırımı iddialarını desteklemek, Kıbrıs’ta giriştikleri Türkiye aleyhtarı faaliyetler önde gelen konulardan bazıları. Dedim ya söylenecek çok şey var.

Peki ne yapılmalı diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Öncelikle ahlaklı ve adaletli olmak zorundayız İlk olarak her şeyden önce tarihimizi ve özellikle yakın tarihimizi çok iyi bilmek gerekir. Meseleleri birkaç farklı kaynaktan okuyup hür ve adil vicdanla karar vermek durumundayız. Yani başta dediğim duruma geliyoruz. Bir diğer mesele ise dil, İngilizce çok önemli, hatta yanında bir dil daha. Bakınız bugün beğenmediğiniz insanlar anadili gibi İngilizce konuşurken, bir Türk evladının bu konuda geride kalması beni üzüyor. Mesleğiniz her neyse onu çok iyi yapın her meslek aynı zamanda bir lobi aracıdır. Yurt dışındaysanız iç siyasetten çok yurt dışında lobi faaliyetlerinin Türkiye ve Türkler ile ilgili konuların içinde olunmalı. Türkiye’de iç siyaset bir şekilde dengeyi bulur. Çok Takılmayın. Yukarıda verdiğim tavsiyeler önce benim sonra da tüm gönüldaşlar için geçerlidir.

SAĞLIK, AFİYET ve HÜR VİCDANLA KALINIZ.

2024-01-26 Durukan Dilek

Türkler ölüyor

30 yıl önceydi. Çocuktum. Dün gibi dehşeti hatırlıyorum. Televiyzon başında Almanca okunan haber bugün bile kulaklarımda çınlıyor: ‘’Nie wieder’’ (Bir daha asla) diyordu muhabir. Bir daha asla. Ders alındı zannediyordum. Bir daha asla yabancı düşmanlığı yapılmayacaktı, bir daha yuvalar yakılmayacak,...

Harun Reşit Aydın 2024-04-07